25 Haziran 2012 Pazartesi

Allah’tan Başka İlah Yoktur

İslam’ın temeli, Allah’ın varlığını anlamak ve O’ndan başka hiçbir İlah olmadığını kavramaktır. İslam dini, bu en büyük gerçeğin bir insanın tüm hayatına hakim olması, tüm yaşamını bu gerçeğe göre yaşaması demektir. İslam’ın temel kaynağı olan Kuran’da, dinin temeli olan bu en büyük gerçek, Kuran’da şöyle ifade edilir:
Sizin İlahınız tek bir İlahtır; O’ndan başka İlah yoktur; O, Rahman’dır, Rahim’dir (bağışlayan ve esirgeyendir). (Bakara Suresi, 163)
İnsanların çoğu, etraflarındaki cisimlerin ve kendi bedenlerini oluşturan maddenin mutlak varlık olduğunu sanır, Allah’ı ise kendilerince soyut bir varlık zannederler. (Allah’ı tenzih ederiz.) Oysa gerçekte asıl var olan Allah’tır, diğer herşey ise O’nun yarattıklarıdır.
İçinde yaşadığımız kainatı Allah yaratmıştır. Kainat yaratılmadan evvel ise, maddesel anlamda hiçbir şey yoktu; tüm canlı ve cansızlar, varlık haline getirilmemişti, tam anlamıyla bir yokluktu. Kainatın yaratıldığı anda; zamanı, maddeyi ve mekanı, bunların hepsinden münezzeh olan ve sonsuzluğun sahibi Ezeli ve Ebedi olan Allah yaratmıştır. Bir Kuran ayetinde Allah’ın kusursuz yaratışı şöyle haber verilir:
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “Ol” der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
Allah, maddeyi yarattıktan sonra da herşeyi kontrolü altında tutmaktadır. Şu anda meydana gelen herşeyi, her an, Allah yaratmaktadır. Yağan her yağmur damlasını, doğan her çocuğu, yaprakların fotosentezini, canlıların vücutlarındaki işlemleri, galaksilerdeki yıldızların rotalarını, yarılan her tohumu ve düşünüp düşünemediğiniz her olayı Allah sürekli yaratmaktadır. Kendiliğinden oluşan hiçbir şey yoktur. Meydana gelen herşeyi yaratan Allah’tır. Tüm olayların Allah’ın emriyle gerçekleştiği Kuran’da şöyle haber verilir:
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: “Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz.” (Neml Suresi, 64)
Kendi haline bırakılmış olsa, herşey, doğal olarak düzensizliğe doğru gider, dağılır, bozulur ve yok olurdu. Oysa, canlı hücrelerinden kainattaki yıldızlara kadar, tüm sistemlerdeki mükemmel düzenin sürekliliği, onların üzerinde her an bir kontrol olduğunu ve her an aynı mükemmellikte yaratıldıklarını gösterir. Kainatın her neresine baksak bu mükemmelliği ve kusursuzluğu görürüz. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman’ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)
Tüm bu gerçeklere rağmen, Allah’ın yaratışını reddedip O’nun yarattığı varlıklara bilinç atfetmek, bir gökdelenin inşaat ustaları tarafından değil de, tuğlaların kendi karar ve iradeleriyle veya hepsinin tesadüfen üst üste dizilmesi sayesinde oluştuğunu iddia etmek kadar saçmadır.
Evrendeki mükemmel düzen ve canlılardaki kusursuz sistemler, bizlere hepsini tek Yaratıcı’nın, yani Yüce Allah’ın yarattığını göstermektedir. İkinci bir ilah, dolayısıyla, kendi istediği gibi yapmak isteyen ikinci bir irade olsaydı, mutlak surette bir karışıklık, bir uyumsuzluk ve çelişki oluşurdu. Bir Kuran ayetinde, Allah’tan başka hiçbir İlah olmadığı ve O’ndan başka hiçbir varlığın kainatta gücü bulunmadığı şöyle anlatılmaktadır:
Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O’nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden Yücedir. (Müminun Suresi, 91)
Ayette özellikle bildirildiği gibi, Allah’tan başka İlah yoktur. Ve Allah’ın hiçbir surette çocuğu da yoktur. O, bu gibi insani sıfatlardan münezzehtir. Bu ayetten anlıyoruz ki, Allah’ın çocuğu olduğunu, Kendisi’ne “oğul” edindiğini iddia edenler de büyük bir yanılgı içindedirler. (Allah’ı tenzih ederiz.) Ayetlerde Allah’ın tek olduğu gerçeği şöyle anlatılır:
De ki: O Allah, Bir’dir. Allah, Samed’dir (herşey O’na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir. (İhlas Suresi, 1-4)

Herşeyin Allah’ın Kudretinde  Olduğunu Bilerek Hareket Etmek
ADNAN OKTAR: Derin düşünmede bir kere ilk istenecek şey; Allah’tan müstakil akla sahip değiliz biz, yani insan bunu bir kere bilecek. Allah’a karşı saygıyı tam oturtmak lazım. Allah dilemedikçe biz hiçbir şey dileyemeyiz. Allah konuşturmadıkça hiçbir şey konuşamayız. Tamamen her şey Allah’ın kontrolündedir. Kaderimizde olanı biz görürüz. Bir kere bunu bilecek kişi, bunu bildiğinde şirkten kurtulur, öbür türlü “ben yapıyorum, ben ediyorum” derse şirk olur, aklı da kapanır. Mesela şu anda da bizi konuşturan Allah, sizi de beni de konuşturan Allah. Tek kelime konuşamayız Allah istemezse. Güzel dua etmek lazım, akıllı dua etmek lazım. Yarabbi denilecek, bütün güç kuvvet senin elinde, varlığın açık, çok sarih, benim imanımı hiç sarsılmaz çok güçlü derin, keskin bir imana çevir. Çok köklü hale getir ve hiç değişmesin, hiçbir şeyle sarsılmasın Yarabbi, diyecek. Yani şimdi bu nimeti aldı mı bir insan ondan geri hepsi tamamdır. Bütün mesele çok güçlü ve kararlı bir imandadır. Ondan sonra Allah korkusu da olur, Allah sevgisi de olur, bereket de olur, akıl fikir de gelir insana, derinlik de gelir, tutku da gelir, her şey gelir, önce sarsılmaz kararlılıkta bir iman. Bunun için de çok sağlam bir vicdan gerekir, vicdanı çok güçlü olacak çünkü her gün bizi sarsacak olaylarla karşılaşırız. Zayıf varlıktır insan. 
Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, “insan zayıf yaratıldı” (Nisan Suresi, 28) diyor. İnşaAllah. Zayıf yaratıldı ne demek, her yönde zayıftır. Yani bedenen mesela bakın bir grip salgını var, herkes yataklara seriliyor, değil mi? Ciddi ölüm tehdidi de oluyor insanda. Küçük bir virüs hiç görülmemiş bir virüs bir insanı rahatça öldürebiliyor yani güçlü deniyor, sıhhatli dediğiniz adamı da yenilemez deneni de, gayet rahatça devirir bir insanı. Bizim yapacağımız tam Allah’a teslim olmak… Dünya artık epridi ihtiyarladı artık son demlerini yaşıyor. Vicdanı sıkmamak, kendini bırakmak, aşkla Allah’ı sevmek, deli aşık olmak, sevgiye gönül vermek çok önemlidir. Allah’ı sevmek, Allah’a derin inanmak, Allah’ın delillerini iyi araştırmak lazım. Allah’ı sevmek için, çünkü Allah diyor ki: “İlim sahipleri Allah’tan hakkı ile korkarlar” (Fatır Suresi, 28) diyor, şeytandan Allah’a sığınırım. 
İlim sahibi ne demek? Bütün bilim dallarında araştırma yapan insan. Fizik, kimya, biyoloji, paleontoloji her dalda Allah’ın delillerine bakmak lazım. Allah’ın delillerine bakanın imanı derinleşir. Atomun yapısına bakacak, hücrenin yapısına bakacak, jeolojiyi inceleyecek, paleontolojiyi inceleyecek, astronomi ile ilgilenecek, gök bilimi ile uğraşacak değil mi uzaydaki cisimleri inceleyecek, sonsuzluğu düşünecek Big Bang’i düşünecek, maddenin ilk yaratılışını düşünecek bunların hepsini düşüne düşüne beyin müthiş gelişir ve bu da muazzam güçlü bir imana sebep olur, ama tabii Allah’a tam teslimiyet gerekiyor. (Adnan Oktar’ın Kayseri TV röportajından, 29 Kasım 2009)

Allah Her Yeri Kuşatmıştır

İnsanların bir kısmı, Allah’ın belirli bir yerde olduğunu zanneder. Özellikle Allah’ın gökyüzünde, evrenin uzak bir yerinde bulunduğu şeklindeki bir batıl inanç oldukça yaygındır. (Allah’ı tenzih ederiz.) Gerçekte ise, Allah her yerdedir ve herşeyi kuşatmıştır. O, asıl ve tek mutlak varlıktır ve tüm varlıkların O’na boyun eğdiği bir ayette şöyle haber verilir:
Allah… O’ndan başka İlah yoktur. Diridir, kâimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
Allah, her an, her yerdedir. Allah’ın bulunmadığı hiçbir yer, kontrolünün olmadığı, denetlemediği hiçbir varlık ve canlı yoktur. Herşeye gücü yeten Allah her türlü zaaf ve aczden münezzehtir.
Allah, tek mutlak varlık olarak, tüm kainatı, tüm insanları, yerleri, gökleri, her yeri sarıp kuşatmıştır ve Allah tüm evrende tecelli etmektedir. Hadislerde rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (sav), Allah’ın gökte olduğunu söyleyen bir şahsa doğru söylediğini bildirmiştir. Ancak bu rivayet, Allah’ın her yerde olduğu gerçeğiyle hiçbir şekilde çelişmemektedir. Zira, dünyanın sizin bulunduğunuz noktasındaki bir kişi ellerini göğe kaldırarak Allah’a dua etse ve Allah’ın gökte olduğunu düşünse, Güney Kutbu’nda bir başka insan da aynı şekilde Allah’a yönelse, Kuzey Kutbu’nda bir insan ellerini göğe kaldırsa, Japonya’daki bir insan, Amerika’daki bir insan, Ekvator’daki bir insan da aynı şekilde ellerini göğe kaldırarak Allah’a yönelse, bu durumda herhangi bir sabit yönden söz etmek mümkün değildir. Aynı şekilde evrenin ve uzayın farklı noktalarındaki cinler, melekler, şeytanlar da göğe doğru dua etse herhangi bir sabit gökten veya yönden söz etmek mümkün olmayacak, tüm evreni kaplayan bir durum olacaktır.
Şunu da unutmamak gerekir ki, Allah zamandan ve mekandan münezzehtir. Allah’ın Zatı başkadır. Allah’ın tecellileri ise her yerdedir. Bir kişi bir odaya girse ve “burada Allah yok” dese, Allah’ı inkar etmiş olur. Allah’ın tecellileri o oda da dahil her yerdedir. Siz her nereye dönerseniz, Allah’ın tecellisi oradadır. Allah’ın her yeri sarıp kuşattığı, bize şah damarımızdan yakın olduğu, her nereye dönersek Allah’ın yüzünü göreceğimiz birçok Kuran ayeti ile bildirilmiştir. Örneğin Allah, Bakara Suresi’nin 255. ayetinde ”… O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır….” diye bildirmektedir. Hud Suresinin 92. ayetinde ise, ”… Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp-kuşatandır.” denilerek, Allah’ın insanları da yaptıklarını da kuşattığı bildirilmektedir.

Allah İnsana Çok Yakındır

İnsanların büyük bir çoğunluğu Allah’ı kendilerinden uzak zanneder. Oysa gerçekte, Allah ”Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır” (İsra Suresi, 60) ayetinde buyurduğu gibi insanlara çok yakındır. İnsanın her durumunu görür, her sesini işitir. Hatta içinden geçen düşünceleri, kalbindeki sıkıntı ve vesveseleri bilir. Allah bir ayetinde bu gerçeği şöyle bildirmektedir:
Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.’ (Kaf Suresi, 16)
Allah her dua edenin -içinden etse dahi- duasını işitir ve ona cevap verir. Bu durum Kuran’da şöyle haber verilir:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
Allah insanın kalbinden geçenleri de bilir. İnsanın yaptığı bir davranışı Kendi rızası için mi, yoksa nefsini tatmin etmek için mi yaptığını bilir. Bir Kuran ayetinde, Allah’ın insanların düşüncelerini bildiği şöyle hatırlatılmaktadır:
… Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır. (Bakara Suresi, 235) Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir. (Taha Suresi, 7)

Allah, bu kitabı okuduğunuz şu an da her an olduğu gibi sizin yanınızdadır, yaptıklarınızı görmekte ve ne düşündüğünüzü de bilmektedir. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilir:
Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. şüphesiz Allah, herşeyi bilendir. (Mücadele Suresi, 7)

Allah Herşeyi Bir Kader İle Yaratmıştır

Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık. (Kamer Suresi, 49)
Kader; Allah’ın, geçmiş ve gelecek tüm olayları, zamansızlıkta yani tek bir an olarak takdir edip yaratmış olması ve bilmesidir.
Allah, maddeyi yaratmış, maddenin hareketi olarak da zamanı yaratmıştır. Zaman ancak insan için geçerli bir boyuttur. Zaman, insan için geçer, insan ancak zaman geçtikçe ne yaşadığını görür. Ancak Allah elbette ki Kendi yarattığı bir kavram olan zamana tabi değildir. Bir başka deyişle, Allah’ın zamanın akışını beklemesi, insanların zaman içinde ne yapacaklarını bekleyerek görmesi kesinlikle söz konusu değildir. Allah tüm bu eksikliklerden münezzehtir. Allah zamana tabi olmadığı, Ezeli ve Ebedi olarak mutlak ve sonsuz olduğu için, bizim için gelecekte yaşanacak olan bir olayı, daha yaşanmadan bilmektedir. Bizim için binlerce yıl sonra olacak bir olayı, Allah zamansızlık boyutunda bilir. Zaten o olayın olmasını dileyen, takdir eden ve yaratan da Kendisi’dir. Bu büyük sır, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)

“Sonsuz Kısa Zaman, An İçerisinde, Allah Sonsuz Önceyi Ve Sonsuz Sonrayı Yaratıp Bitirmiştir”
ADNAN OKTAR: İnsanlar hep gece gündüz, sabah kalktığında, en çok insanların üstünde durduğu konu Allah’ın varlığı, ölüm, ahirette ne olacak, kader bu gibi konulardır. Yani her ne kadar insanlara sezdirmeseler de bu gece gündüz asıl beyinlerinde olan konudur. Çünkü televizyonda her gün bir insanın ölümü ile ilgili film oluyor, en azından bir böcek ölüsü bile görmüş olsa bir insan, ölümü hatırlar kendini de düşündüğünde ölümü hatırlar. Kader konusunda çok sıkıntıları oluyor, kader konusunu bu kadar anlatmama rağmen yine itirazlar var, yine anlatıyorlar. Diyorlar, “tabi ki Allah bir kader yaratmıştır, bir külli irade vardır, ama bir de cüzi irade vardır”. Yani, “Allah’ın haşa kontrol edemediği bize mahsus küçük bir güç vardır” diyorlar, “bize ait”. Yani, “bizim ne yapacağımızı Allah bilmiyor veyahut biliyor ama flu biliyor gibi ve biz yapınca Allah bize iki yolu gösterir, ama bizim hangi yoldan gideceğimizi nereden gideceğimizi de bilmez. Biz cüzi irademizle haşa o yolu seçeriz. Allah’a da haşa bir sürpriz bilgi olur bu, ilk defa karşılaşır ve böylece Allah bizi imtihan etmiş olur”. Böyle bir konu yok, cüzi irade de, külli irade de her ikisini de Allah yaratmıştır. Bakın tek bir an vardır, tek bir an ne demektir, sonsuz kısa zamandır. Yani an denen şey sonsuz kısa zamandır. Sonsuz kısa zaman an içerisinde Allah sonsuz önceyi ve sonsuz sonrayı yaratıp bitirmiştir. Yani yapılacak bir şey yok, yani yapacağı bir şey yok. Peki bu durumda senin cüzi iraden nasıl kader içinde olmuyor, dolayısıyla böyle enaniyetli ve kendini haşa Allah gibi gören insanlar bir kısım insanlar bu konuyu bir türlü hazmedemiyorlar. Yani Allah’ın cüzi iradeyi de külli iradeyi de yaratmış olması onlara dokunuyor ne hikmetse…

“Biz Allah’ın Tecellisiyiz
Ve Her Yerde Allah Var”
ADNAN OKTAR: …İkinci rahatsız oldukları konu da Allah’ın her yerde olması, Allah’ın gökte olmasını istiyorlar, gökte bir yerde belirli bir noktada olmasını istiyorlar. Yani göğün her yerinde de değil ama bak, gökte belirli bir noktada yani sonsuzluğa göre demek ki hiç sayılacak bir yerde, çünkü sonsuzluğa oranladığımızda herhangi bir yerde olan ne kadar büyük olursa olsun, bir hacim alan bir şey ki, haşa bizim böyle bir inancımız yok, sonsuz küçüktür. Değil mi sonsuz küçüktür, vardır ama küçüktür. Mesela diyor ki arkadaş geçenlerde yazmış, “Eğer Allah odanın içindeyse ve bizim her yerimizdeyse o zaman biz kendimiz de Allah olmuş oluyoruz”, diyor haşa. Biz Allah’ın Zatına tapıyoruz, tecellisi olmak ayrıdır, değil mi? Allah’ın Zatı ayrıdır, biz Allah’ın Zatına tapıyoruz. Tabi ki biz Allah’ın tecellisiyiz ve her yerde Allah var. Bizim bedenimizin içinde de var. Adam istemiyor bedeninin içinde Allah’ın olmasını dolayısıyla odanın içinde de olmasını istemiyor. Nerede olmasını istiyor? Gökte ve çok çok uzaklarda katrilyonlarca kilometre ötede bir yerde orada durmasını istiyor Allah’ın haşa. “Bu niye böyle olması gerek?” diyor, “niye bu gerekli” diyor “bunu anlamıyorum”. Yani demek ki sorulsa “Allah burada var mı” dendiğinde “yok” diyecek adam. Nerede? “Gökte, ama burada Allah yok” diyecek, dolayısıyla “dünyada da yok diyecek Allah”, değil mi? “Allah gökte ama burada yok”. “Sadece bilgisi ulaşabilir” diyor “Allah’ın kendisi olmaz” diyor. “Biz mutlak varlığız” diyor, “Allah gölge varlık”, hatta ben çocukluğumda duyardım. “Allah’ı ispat et” derlerdi, “sen televizyon görüntüsünü gösterebiliyor musun? Radyonun sesini gösterebiliyor musun?” veyahut değil mi “aklını gösterebiliyor musun, aklının içindekini, onun içindekini aklını gösteremediğine göre Allah’ı da gösteremezsin”, gibi açıklıyorlardı. Doğru Allah görünmez, yani bir mekanı olan zamanı olan bir varlık değil Allah. Zamanın ve mekanın dışında, fakat bu şahısların buradaki asıl amacı çok daha değişik mesela diyorlar ki bir genç kız varmış Peygamber (sav)’e gelmiş. Resulullah (sav) “Allah nerede” demiş, “Allah gökte” demiş. “Doğru söyledin” demiş Peygamber (sav). Bunu delil olarak göstertip Allah’ın gökte olduğuna inanıyorlar. 
Peki Allah gökte, şimdi elini kaldırdığında göğe doğru kaldırıyor çocuk bulunduğu Arabistan’da bunu diyor. Kuzey Kutbunda da bir kişi göğe kaldırıyor elini Allah’a dua ediyor, Güney Kutbunda da değil mi, ekvatorda da birisi kaldırıyor. Yani Dünya’nın, o kürenin bütün etrafındaki insanlar hepsi elini yukarıya kaldırıyor. Merih’te, Uranüs’te diğer bütün sistemlerde, bütün varlıklar ellerini göğe kaldırıyorlar. Böyle bir durumda uzay boşluğunun tamamını kaplayan bir durum olmuyor mu? Değil mi? Her yerde elini kaldırdığına göre her yer gök olduğuna göre değil mi mesela Merih’teki bir insan için gök alemi Dünya olmuş oluyor aynı zamanda değil mi? Elini kaldırdığında Dünya’ya doğru kaldırmış oluyor, Dünya’daki bir insan elini kaldırdığında bir başka gezegene doğru elini kaldırmış oluyor, dolayısıyla 360 derece tamamını kaplayan bir durum olmuş oluyor. Mesela bunu akledememişler, bunu söyledikten sonra zınk diye bu şey durdu bu anormal inançlarında, bir daha gelmedi. Fakat yine de kıyıdan köşeden böyle batıl inançlı insanlar çıkıyor, böyle izahlar yapan daha hala cüzi irade iddiasında olanlar var. Kardeşim tamam cüzi irade var da kaderin içerisinde var. Yani Allah’ın yarattığı kaderin içerisinde var, kader içerisinde yaratmış bitmiş, sen orada seçiyorsun, sen kendin seçiyorsun ama bu senin kaderinde olmuş oluyor, dolayısıyla senin yani Allah’a haşa sürpriz yapmak imkanın yok yani öyle Allah’ın bilmediği bir şeyi yapamazsın, var olan yaşanmış olan bir şeyi bir daha yaparsın, yapmış olursun o kadar…

“Cüz’i İrade De Külli İrade De Allah’ın Katında Olup Bitmiştir”
ADNAN OKTAR:…Şimdi bunu söyleyince insanlar yanlış anlıyor. Özgür irade yok deyince, “O zaman biz nasıl sorumlu oluyoruz?” diyor. Kardeşim şimdi burada bir kere adam kendi aklı ile kendi imkanı ile düşündüğünü zannediyor. Bütün düşünceyi yaratan Allah’tır. Mesela şu an ben konuşuyorum bunun tamamını Allah yaratıyor. Ama bu konuyu anlamaları için insanlara soruyoruz, diyoruz ki mesela bir Marksiste; “sen Marksist olurken, olduğunda veya şu anda herhangi bir zorlamayla karşılaşıyor musun, bir baskı var mı yani beynine, bilincine baskı var mı?” “Yok” diyor “ben özgür irademle yapıyorum” diyor, işte bu adaletin ta kendisidir. Mesela bir Müslümana da sorduğumuzda “seni zorlayan kimse var mı” diyoruz “herhangi bir güç yok” diyor. “Ben kendi özgür irademle yapıyorum” diyor. Her ikisi de kaderinde olanı yapmış oluyorlar…. Onun için ısrarla “cüzi iradem var benim, cüzi iradem var” diyor, peki senin cüzi iradeni kim yaratıyor? Allah yaratıyor, o zaman yine o, Allah’ın iradesi içerisinde kader içerisinde olmuş bitmiş olay. Dolayısıyla bunu akıllarına iyice koyacaklar cüzi irade de külli irade de Allah’ın Katında olup bitmiştir, tek bir an var olduğuna göre bakın bu ilginç olan da bu ben diyorum ki tek bir an var diyorum sonsuz kısa bir zaman. “Doğru mu?” diyorum “doğru” diyor. Her şey bu tek bir an içerisinde olup bitti. “Bu doğru mu?” diyorum “bu da doğru” diyor, “Allah zamanın dışında” diyoruz, “bu da doğru” diyor, “peki o zaman anlat bana kaderi” diyorum “bizim cüzi irademiz var”, diyor. “Bir de külli irade var ama cüzi iradeyi biz yaparız” diyor. E kardeşim demin ne söyledim ben, “tek bir an içinde yaptım bitti” demiyor musun sen değil mi? Tek bir an içinde her şey olup bittiğine göre hepsini Allah biliyor ve olmuş. Peki senin o cüzi iraden neyi yapmış oluyor yani sen Allah’tan bağımsız bir şey mi yapıyorsun? Yok, kader içerisinde onu yapmış oluyorsun yani yine Allah’ın gücünün bir tecellisi ile karşılaşıyorsun sen. Ama insanların anlaması için buna cüzi irade deniyor, külli irade denir. Külli irade de cüzi irade de Allah Katında olup bitmiştir. Ama adam diyorsa ki “yok külli irade Allah’a aittir, cüzi irade de bana aittir. Benim yaptıklarımı ben bilirim, Allah bilmez, Allah’a ben haşa sürpriz olarak bunları yapıyorum” diyorsa bu küfür olur. Bu açık, onun için yani bu konuda boş yere çırpınmasın hiç kimse, entel havalarına da girmeye gerek yok öyle Marksist taklidi yapmaya da gerek yok. 
“Allah göktedir” mantığından da vazgeçmeleri gerekiyor. Bu da bir şirktir. Allah’a mekan izafe ediyorlar. Ve çok küçük bir mekan içerisine Allah’ı haşa sıkıştırmaya çalışıyorlar. Böyle bir şey olmaz. Allah her yerdedir. “Şah damarınızdan daha yakınım” (Kaf Suresi, 16)diyorsa Cenab-ı Allah bu bitti. Yani bu muhkem ayet bu, açık. Şah damarımızdan. Demek ki Allah her yerde. Niye her yerde olmaması gerekiyor ayrıca? “Biz her yerdeyiz, ben her yerdeyim ama Allah hiçbir yerde” diyor haşa. Bu, Allah’ı inkar gibi bir şey. Allah mesela bizim dilimizde, parmaklarımızda, her yerdedir Allah. Her yere hakimdir. Hepsini hareket ettiren O’dur zaten. Her yerde olduğu için yani güç tamamen O’nun kontrolünde olduğu için her şeyi O yapar. Dolayısıyla biz aciz, Allah’ın gölge varlıkları olarak yarattıkları, kendini var zanneden varlıklarız. Gölge varlıklarız inşaAllah. Bir tecelliyiz biz. Yani Allah’ın ruhundan üfürdüğü halifesi olan varlıklarız inşaAllah.
Ayette açıkça söylüyor bak ”attığın vakit sen atmadın, Ben attım“ (Enfal Suresi, 17) diyor. Bu nedir? Adam taşı yerden atıyor, “ben attım” diyor, Allah “sen atmadın” diyor. Muhkem ayet açık, “Ben attım” diyor. “Sana atıyormuşsun gibi gösterildi”, diyor, yani “sen atıyormuşsun gibi gösterdim” diyor Allah. “Ama atan Benim”. Yani “o kolu yaratan Benim, taşı yerden alan Benim, atma fiilini yapan Benim”, değil mi? “O hislerin tamamını meydana getiren Benim. Dolayısıyla senin orada yaptığın bir şey yok. Sen kendin yaptığını zannediyorsun.” Bu ayetin anlamı bu inşaAllah. (Adnan Oktar’ın Ekin TV röportajı, 4 Ocak 2010)

Allah Herşeye Güç Yetirendir

Allah, herşeyin Yaratıcısı olarak, tüm varlıkların üzerinde tek tasarruf sahibidir. Bulutları Allah sürükler, rüzgarları Allah estirir, Güneş’e Allah ısı ve ışık verir, kuşları havada Allah tutar, tohumu Allah yarar, insanın kalbini Allah attırır, bitkilere Allah fotosentez yaptırır, gezegenleri yörüngesinde Allah gezdirir. İnsanlar bu gibi olayların “fizik kanunlarıyla”, “yerçekimiyle”, “aerodinamikle” ve benzeri maddi etkenlerle oluştuğunu sanırlar, oysa bazı insanların unuttuğu önemli bir gerçek vardır: Tüm fizik kanunlarının Yaratıcısı Allah’tır. Kainatta tek kudret sahibi olan, Allah’tır.
Biz uyurken, otururken, yürürken, aklımızın ucundan bile geçirmezken Allah evrende var olan tüm sistemlerin hepsini an be an yaratır. Varlığımızın devamı için meydana gelen işlemlerin her biri Allah’ın kontrolündedir. Küçük bir adım atabilmemiz bile, yerin çekim kuvvetinden iskelet sistemimize, sinir ve kas sistemimizden beynimize ve kalbimize, hatta dünyanın dönüş hızına kadar herşey Allah’ın ince ince yaratmasına bağlıdır.
Dünyanın ve tüm evrenin varlığını sürdürebilmesini tesadüflere bağlamak ise çok büyük bir yanılgı olur. Aslında dünyadaki ve evrendeki düzen, tesadüfe kesinlikle yer olmadığının ve Yüce Allah’ın sonsuz gücünün açık bir delilidir. Örneğin Dünya, Güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 29 km’de bir doğru çizgiden yalnızca 2.8 milimetrelik bir sapma gösterir. Eğer bu sapma 0.3 milimetre az veya 0.3 milimetre daha fazla olsa, yeryüzündeki canlılar donarak veya kavrularak ölürlerdi. Küçük bir bilyenin bile milim şaşmadan aynı yörüngede dönebilmesi neredeyse imkansızken, dev kütlesiyle dünya böyle bir dönüşü gerçekleştirir. Kuran’da, ”… Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır” (Talak Suresi, 3) ayetinde bildirildiği gibi, çevremizde gördüğümüz muhteşem düzen, Allah’ın milyarlarla ifade edilen büyüklükteki sistemleri milimlere bağlı dengelerle koruması sayesinde ortaya çıkar.
İnsanların bir kısmı, Allah’ın “herşeyi yaratıp bıraktığı” sonra bu düzenin kendi kendine devam ettiği şeklinde sapkın bir inanca sahiptirler. Oysa evrenin her noktasında her an meydana gelen tüm olaylar Allah’ın izniyle, O’nun bilgisinde ve kontrolü altında gerçekleşir. Kuran’da bildirildiği gibi:
Allah’ın, gökte ve yerde olanların hepsini bilmekte olduğunu bilmiyor musun? Gerçekten bunlar bir kitaptadır. Hiç şüphesiz bunlar(ı bilmek), Allah için pek kolaydır. (Hac Suresi, 70)
Canlıların vücutlarında gerçekleşen ve her biri son derece kompleks olan olaylar da, Allah’ın kudretini kavramak için iyi birer örnektir. Örneğin sahip olduğunuz böbrekler her saniye kanınızı taramakta, kanın içinde vücudunuza zararlı olan molekülleri diğerlerinden seçip ayrıştırmakta, zararlıları vücuttan atılmak üzere ayırmaktadırlar. Bunu yapanlar, böbrek hücreleridir. Bir böbrek hücresinin yaptığı bu tarama ve ayrıştırma işlemini yapabilmek için, dev diyaliz makineleri kullanılmaktadır. Bunlar ise, tıp ve biyoloji konusunda uzman olan insanlar tarafından planlanmaktadır. Ama böbrek hücresinin ne gözü, ne bir başka duyusu, ne karar verme merkezi, ne de düşünme yeteneği vardır. Kısacası bir böbrek hücresi hiçbir şuura sahip değilken, büyük şuur gerektiren işler yapmaktadır.
Canlıları incelediğimizde bunun gibi milyonlarca örneğe rastlamak mümkündür. Bilinçsiz maddelerden oluşan moleküller, son derece bilinçli işler yaparlar. İşte burada açıkça görünür hale gelen şuur, Allah’ın sonsuz akıl ve bilgisinin birer tecellisidir. Böbrek hücrelerini de, onlara fayda veren molekülleri de kontrolü altında tutan, yapacakları işleri onlara yaptıran Allah’tır. Allah, yaratmış olduğu varlıklara daimi olarak “emirler” indirdiğini bir ayetinde şöyle haber vermektedir:
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)
Kainattaki herşeyi yaratan Allah’ın, elbette ki ölüleri de diriltmeye güç yetireceği apaçıktır. Bu gerçek bir ayette şu şekilde haber verilmektedir:
Onlar görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan (Allah), ölüleri de diriltmeye güç yetirir. Hayır; gerçekten O, herşeye güç yetirendir. (Ahkaf Suresi, 33)

Her Varlık Allah’a Boyun Eğmiştir

Kainatta bulunan canlı ve cansız her varlık, Allah’ın iradesinin altındadır. Ancak O dilediği takdirde hareket edebilirler ve ne dilerse ancak onu yapabilirler. Örneğin, kendi ihtiyacının çok üstünde bal üreten arılar, balın insana faydalı olacağını bilemezler; balın faydalı ve güzel olmasını gerektiren kimyevi bileşimi de bilemezler. Ayrıca ihtiyaçlarından çok fazla balı neden ürettiklerinin farkında olmadıkları gibi, dizayn ve hesap harikası olan muntazam altıgenlerden oluşan petekleri yapabilecek akıl ve ilme de sahip olamazlar. Arılara tüm bunları yaptıran, bütün varlıkların Kendisi’ne boyun eğdiği Allah’tır. Arıların bunları Allah’ın vahyi ile yaptıkları Kuran’da bize şöyle bildirilir:
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)
Arıların vahiyle hareket etmesi istisnai bir durum değildir. Arılar gibi, insanlar dahil tüm varlıkların da aynı şekilde Allah’ın ilhamı ile hareket ettiklerini anlamamız için Allah bu örneği vermektedir ve üzerinde düşünenler için bunun bir delil olduğunu vurgulamaktadır. Tüm varlıklar Allah’ın ilhamı ile hareket ettikleri için, O’na gönülden boyun eğmişlerdir. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:
Göklerde ve yerde bulunanlar O’nundur; hepsi O’na ‘gönülden boyun eğmiş’ bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)
Bazı insanlar, şeytanın Allah’tan bağımsız müstakil bir güç olduğunu zannederler. (Allah’ı tenzih ederiz.) Bazı batıl dinlerde de şeytana Allah’tan ayrı bir güç atfedilir. Oysa tüm bunlar büyük birer sapkınlıktır. Gerek şeytan, gerekse onun yolundan giden inkarcılar, Allah’ın iradesine boyun eğmişlerdir. Allah insanları imtihan etmek için şeytanı yaratmış, ona insanları inkara davet etme gücü ve yetkisi vermiştir. Kuran’da Allah’ın şeytana hitabı şöyle anlatılmaktadır:
(Allah) Dedi ki: “Öyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın.”
“Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir.”
Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.”
Dedi ki: “O halde, süre tanınanlardansın.”
“Bilinen vaktin gününe kadar.”
Dedi ki: “Senin izzetin adına andolsun, Ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım. Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç.” (Allah) “İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim” dedi.
“Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım.” (Sad Suresi, 77-85)
İnsanın her hareketinin ve her halinin Allah’a bağlı olması gibi, şeytan da tamamen Allah’ın kontrolündedir ve O’nun iradesine boyun eğmiş durumdadır. Kendi başına karar alabilen ve uygulayabilen, müstakil bir iradeye sahip olan bir varlık değildir. Dünyadaki imtihan ortamı içinde, doğrularla yalancıları birbirinden ayırmak için Allah şeytanı bir vesile olarak yaratmıştır.

Allah Herşeyi Bilir Ve Görür

İnsanlar Allah’ı, O’nun dilemesi dışında göremezler. Göremedikleri için de, insanların bir kısmı çoğu zaman gaflete düşer ve Allah’ın kendilerini görmediği zannına kapılırlar. Oysaki Allah kainattaki her olayı en ince ayrıntısına kadar görür ve bilir. Bu gerçek bir ayette şöyle haber verilmektedir:
Gözler O’nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, Latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 103)
İnsan her nerede olursa olsun Allah mutlaka onunla birliktedir. Şu anda da Allah, sizin bu satırları okuduğunuzu görüyor ve neler düşündüğünüzü biliyor. Her nereye giderseniz gidin, her ne yaparsanız yapın bu gerçek değişmeyecektir. Allah, insanları her yerde gördüğünü Kuran’da şöyle haber verir:
Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahitler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61) Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. (Hadid Suresi, 4)
Bu gerçeğin bilincinde olan mümin, her zaman için kendisini Allah’a teslim etmeli, O’nun himayesine sığınmalı, O’ndan korkmalı ve başka hiçbir şeyden korkmamalıdır. Allah’ın, Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as)’a verdiği emir, tüm müminler için yol göstericidir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Dedi ki: “Korkmayın, çünkü Ben sizinle birlikteyim; işitiyorum ve görüyorum. (Taha Suresi, 46)

Allah’a Gönülden Teslim Olan Müthiş Bir Güven İçindedir
ADNAN OKTAR: Şeytandan Allah’a sığınırım. “Görmüyor musun ki size ayetlerinden bazısını göstermesi için gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir.” “Ben götürüyorum” diyor Allah gemileri. “Hiç şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır.” (Lokman Suresi, 31) Bakın hep sabretmek. Sabırla biz güzel ahlaka kavuşuyoruz. Cennet ahlakı, cennet kişiliği sabırla oluşuyor. “Çok şükreden” bir de sürekli Allah’a hamd etmek verdiği nimetlere. Geçen gün de bu sayfayı açmıştık, aynı sayfa çıkmış maşaAllah. “Kim ihsanda bulunan biri olarak yüzünü kendini Allah’a teslim ederse artık gerçekten o kopmayan bir kulba yapışmıştır.” (Lokman Suresi, 21) Uhretul vuska. Habdullahul metin. Allah’ın kopmaz koparılmaz ipi. Kuran’a sıkı sıkıya sarıldığında, İslam’a sıkı sıkıya sarıldığında insan müthiş bir güvendedir. Müthiş bir rahatlıktadır; ruhen de bedenen de. Ama bunu en mükemmel şekilde yapmak lazım… Bakın diyor ki Cenab-ı Allah, “bir kulba yapışmıştır”. Dokunmuştur demiyor Allah, “yapışmak” sıkı sıkıya sarılmak.Kuran’a çok sıkı sarılmak lazım… Diyor ki mesela vesveselerim var, sıkıntılarım var, şu var. Demek ki sadece dokunuyorsun, sarıldığında bunlar olmaz. Yani sıkı sıkıya sarılıyorsa, bunlar olmaz. “Biz onları az bir şey ve zaman olarak yararlandırırız. Sonra onları ağır bir azaba katlandırırız.” Yani insanlar böyle gezip tozmak, yemek içmekle Allah’ın onları bıraktığını zannediyorlar. Hâlbuki Allah onları bırakmıyor, Allah onları imtihan ediyor. Kendinden uzaksa, Kuran’dan uzaksa, o geçici bir nimet gibi görünüyor ama onu aleyhine olmuş oluyor. Onu daha cehenneme yaklaştıran, daha azap çekmesine sebep olan bir vesile olmuş oluyor. (Adnan Oktar’ın KocaeliTV röportajından, 30 Ekim 2009)