25 Haziran 2012 Pazartesi

Allah Sevgisi Ve Allah Korkusu

Allah dedi ki: “İki ilah edinmeyin: O, ancak tek bir İlahtır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun. (Nahl Suresi, 51)
Allah korkusu, bir müminin en temel vasıflarından biridir. Çünkü insanın, Allah’a olan yakınlığının ve imanının artması, her an ihlaslı davranması, güzel ahlak gösterebilmesi ve bunda istikrarlı olması sadece Allah korkusuyla mümkün olur.
Bazı insanlar Allah korkusunun anlamını bilmedikleri için, bunu diğer bazı dünyevi korkularla karıştırırlar. Oysa arada çok büyük bir fark vardır.
Kuran’ın Arapça orijinal metninde Allah korkusu için ”haşyet” kelimesi kullanılır. Bu kelime, çok derin bir saygıyı ifade eder. Öte yandan Kuran’da dünyevi korkular için kullanılan kelime “havf”tır. Bu kelime, bir insanın yırtıcı bir hayvandan korkması gibi basit bir korkuyu ifade etmektedir.
Kuran’da kelimelerle ayrılan bu iki korkuyu, Allah’ın sıfatlarını düşündüğümüzde daha iyi anlayabiliriz. İnsanların sahip oldukları dünyevi korkular, genellikle zalim insanlardan kaynaklanan korkulardır. Örneğin insan bir caninin kendisini öldürmesinden korkar. Oysa Allah korkusu farklıdır. Allah sonsuz şefkat, merhamet ve adalet sahibidir. Dolayısıyla Allah korkusu, sonsuz şefkat, merhamet ve adalet sahibi olan Allah’a karşı içli bir saygı, O’nun rızasına aykırı gelmekten çekinme ve O’na isyan edip azabına müstahak olmaktan imtina etmektir.
Bu farkı, Allah korkusunun insanda sebep olduğu etkilerden ve neticelerinden de anlayabiliriz. Dünyevi korkuların neticesinde, örneğin hayati bir tehlikeyle karşılaşıp korkuya kapılan birisi, ilk olarak paniğe kapılır, ne yapması gerektiğiyle ilgili doğru karar veremeyecek duruma girer, akıl gösteremez, çözüm üretemez, ümitsizliğe kapılır ve çaresiz duruma düşer. Oysa Allah korkusu, insanın aklını ve vicdanını harekete geçirir. İnsan, Allah korkusu sayesinde, kötülüklerden ve yanlışlardan uzak durur, kendisini maddi veya manevi olarak yaralayacak tehlikelerden kurtulur. Allah korkusu, insana akıl ve basiret (olayların içyüzünü görme gücü) kazandırır.
Bir Kuran ayetinde, insanların Allah korkusu sayesinde akıl ve anlayış kazandıkları şöyle bildirilmektedir:
Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29)
Dünyevi korkular, insana acı verir. Allah korkusu ise manen çok büyük bir kuvvet kazandırmakla birlikte, ona büyük bir zevk verir.
İnsan, Allah korkusu sayesinde, kendisine Allah’ın sevgisini kaybettirecek kötülüklerden sakınmış olur. Örneğin bir ayette, ”Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez” (Nisa Suresi, 36) şeklinde buyrulmaktadır. Allah korkusu olan insan, büyüklük taslayıp böbürlenmekten şiddetle kaçınır. Böylece Allah’ın sevgisini kazanacağını umduğu bir hareket yapmış olur. İşte bu nedenle, Allah korkusu ve Allah sevgisi birbirinden ayrılmaz.
Aslında Allah korkusu, insanın Allah’a yakınlaşmasının ve O’nun sevgisini kazanmasının önündeki engelleri kaldırmaktadır. Bu engellerin başında da insanın kendi nefsi gelir. Kuran’da Allah’ın bize bildirdiğine göre, insanın nefsinde hem kötülük hem de ondan sakınma duyguları vardır. Bunu haber veren ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
İşte insana nefsindeki bu kötülükle mücadele etmesi, ona teslim olmaması için manevi bir kuvvet gereklidir. Bu kuvvet, Allah korkusudur. Allah’tan korkan insan, nefsinin bencil tutkularına esir olmaz. Allah’a karşı olan derin saygısı sayesinde, O’nun rızasına aykırı düşüncelerden ve işlerden uzaklaşır. Bir ayette, ancak Allah korkusuna sahip olan insanların, kendilerine din konusunda yapılan uyarılardan istifade edebilecekleri şöyle bildirilmektedir:
Sen ancak, zikre (Kur’an’a) uyan ve gayb ile Rahman olana içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele. (Yasin Suresi, 11)
İnsanın çabası, Allah korkusunu artırmaya yönelik olmalıdır. Bunun için, Allah’ın yarattıkları üzerinde derin düşünerek, onların detaylarına kadar inen benzersiz sanatı ve kudreti görmeli ve Allah’ın büyüklüğünü her düşündüğünde daha da fazla kavrayarak, O’na karşı duyduğu saygı dolu korkuyu, gücü ne derece yetiyorsa, o kadar artırmalıdır. Nitekim Allah bizlere Kuran’da şöyle buyurmaktadır:
Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka ölmeyin. (Al-i İmran Suresi, 102)Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Teğabün Suresi, 16)
Allah korkusu arttıkça, müminin sevgi konusundaki duyarlılığı da artar. Allah’ın yarattığı varlıklardaki güzellikleri daha iyi fark eder. İnsanlara, doğaya, hayvanlara ve herşeydeki estetiğe Allah’ın güzel vasıflarının bir yansıması olarak bakma kabiliyeti kazanır. Bu, etrafındaki herşeyin kendisi için birer nimet olarak yaratıldığını daha iyi görmesini sağlar. Dolayısıyla hem bu nimetlere karşı, hem de bu nimetleri yaratan Allah’a karşı sevgisi aynı oranda artar.
Bu sırrı kavrayan insan, Allah sevgisini de kavramıştır. Herşeyden çok Allah’ı sever ve sevdiği diğer varlıkların da Allah’ın birer tecellisi olduğunu bilir. Onları da Allah rızasına uygun olarak sever; Allah’a itaatli olan müminleri sever, Allah’a karşı düşman olanlara ise kalben soğukluk duyar.
İnsanı mutlu eden, ona neşe ve huzur veren gerçek sevgi, bu anlattığımız Allah sevgisidir. Bunun dışında kalan ve Yüce Rabbimiz Allah’tan başka varlıklara yöneltilen sevgiler, Kuran’daki ifadeyle Allah’a şirk koşanların sevgisidir ki, insanlara her zaman için acı, hüzün, melankoli ve huzursuzluk verir. Bir Kuran ayetinde müşriklerin bu sevgisi ile müminlerin Allah sevgisi şöyle karşılaştırılır:
İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür… (Bakara Suresi, 165)

Sadece Allah’ı Candan Sevenler, Gerçek Sevgiyi Bilir Ve Yaşar
ADNAN OKTAR: Allah insanları böyle, ateşle imtihan eder, zorla imtihan eder. Kaliteli, aklı başında, yiğit, dürüst, samimi insanlar asla etkilenmezler, sürekli Allah’a sadakatini devam ettirir. Allah’a sürekli hüsn-ü zan edilir. Allah’a bir kere inanılır. Bir kere dost olunur. Bir kere aşkla, delicesine sevilir ve bir daha sonsuza kadar bırakılmaz. Her ne olursa, olsun. Kolun kopar, ayağın kopar, öbür ayağın kopar, gözünü çıkarırlar, burnunu koparırlar hala aşkla “Allah” dersin. İman budur. Allah sevgisi budur.Bunun dışındakiler iman olmaz. inşaAllah. Seviyorsa tam bağlıdır. Mesela bunu insan hayatında da görüyoruz. Diyorlar ki “ölüyorum, bayılıyorum”, evleniyorlar. İşte aşk diyorlar, “bayıldım…” Adam diyor ki “ben iflas ettim.” Aman, olay tamamen tersine dönüyor. Bir anda aşkı köşke dönüşüyor. “Haydi bana müsaade” diyor. Bir başkasının gösterttiği mesela köşk, möşk varsa o tarafa doğru gidiyor. Bakın işte bu bir vicdansızlıktır. İnsan sevdiğini ölümüne bırakmaz, ölümüne. Asla. Mesela benim sevdiğim birisi olacak da, ben onu bırakacağım? Asla. En şiddetli zor olsa bile bırakılmaz, en şiddetli. Yeri göğü inletirsin Allah diye yine bırakmazsın. İnşaAllah. Aksi kalleşliktir, vefasızlıktır. Değil onu, mesela kadıncağızı, kızcağızı makyajsız görüyor bitiyor adam için. Yani o kadar basit. Mesela grip, nezle oluyor onun bitap, bitkin halini görüyor o da bitiyor, yetiyor. Mesela doğum yapıyor, doğum onu çökertiyor, değişiyor doğumdan dolayı. Doğumdan sonra boşanmalar çok fazladır dikkat ederseniz. Yetiyor tabi, mesela bakın boşanmalara dikkat edin hep doğum sonrasıdır veya kaza sonrası. Mesela yüzüne birşey oluyor. Kardeşim nasıl vicdan bu, insan bırakır mı? O senin parçan. Allah sana onu emanet vermiş. Değil mi? Sonsuza kadar bırakılmaz. Zaten cennette en güzel şekliyle senin yanına gelecek. Zaten bir insan kaç yıl güzel kalabilir, bir kadın. Zaten yaşlanacak o. Yaşlılığın güzelliği gelecek, yani o anlamda kadınsı vasfı gidecek, değil mi, insani güzelliği gelecek. Ve o haliyle onu seveceksin. Aksi zulümdür. O da Allah’ın bir kulu. Yani sana 24 saat böyle çivi gibi dümdüz nasıl dursun o çocuk. İnsan o yani. Affetmiyorlar öyle birşeyi. İşte bu vefasızlıktır. Allah aşkıyla seven onu her halükarda sever. Çünkü derin bir sevgidir Allah aşkı. Yani bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgi vardır. Her ne olursa olsun. Mesela eli yüzü yanar daha da şefkatle seversin. Kolu kopar daha şefkatle seversin. Dikkat edin mesela yaralanmalarda sakatlanmalarda falan mutlaka boşuyorlar. Bu nasıl vicdandır, insan nasıl kıyar buna? Mesela bir yolda insan rastlasa, 20 yılını vermişsin, 10 yılını vermişsin, insanın içi parçalanır. Olacak iş mi? Tahayyül dahi edemiyorum yani. Çok korkunç birşey. İşte bu ancak Allah sevgisi, Allah korkusu ve derin imanla oluşabilecek birşeydir. Derin iman olmadan; ben bazı mankenlerde falan görüyorum demeç veriyor. İşte tutkuyla severim ben, aşkı severim ben. Hiçbir şey de bildiğin yok. Parayı kim verirse ona gidiyorsun. Belli yani, kim zenginse o tarafa dönüyor. Tutkuda aşkta böyle şey olmaz. Deli aşık bunları düşünmez. Şunun bunun hesabını yapmaz. Sadece Allah’ın tecellisi olarak aşkla sever ve asla da bırakmaz, asla. Ölümüne bırakılmaz. Anlatıyorlar mesela bakıyorum, keşke bilseler aşkı. Keşke tutkuyu bilse. Ama üslubundan anlıyorum bilmediğini. Yani yazının içeriğinden anlaşılıyor. Çünkü Allah’tan hiç bahsetmiyor. Allah’tan bahsetmeden nasıl aşkı yaşıyorsun sen, tutkuyu yaşıyorsun. İşte mesela görüyor, adamın altında Jaguar araba var. Aşağı iniyor böyle Clark Gable gibi aşağı iniyorlar böyle bıyık vs. O cebi dolar dolu. “gönlünde fırtınalar koptuğunu, perişan olduğunu, bir anda şehir akımına kapılmış gibi çarpıldığını” falan söylüyor. Sonra adam bir trafik kazası yapıyor, araba gidiyor, eli yüzü bir yaralanıyor adamın. Aşkı adamın, köşkü anında yerle bir, uçuyor. Çünkü sahte aşk o. Allah aşkında, Allah tutkusunda bu daha da coşar. Mesela insanın eşinin sakatlandığını düşünün yani kolu kopsa… İnsan kat kat, onu deli gibi sever. Çünkü acıma da devreye girmiş oluyor. Şefkat hakim olmuş oluyor. Şefkat çok lezzetli birşeydir. Çok zevklidir şefkat. Değil mi? Apayrı bir zevktir. Mesela küçük bir çocuğa biz şefkat duyuyoruz kendini koruyamıyor. Acıyoruz. Acıdığımız için de şiddetli zevk alıyoruz. Mesela ona sarılmak apayrı bir zevktir. Şiddetli bir zevktir, yani bir insana duyulan sevgiyle bu kıyaslandığında apayrı birşey oluyor onun şiddeti çok yüksek oluyor. Mesela bir tavşan bile kendini koruyamadığı için, küçük yavru bir tavşan, insan onu canlı canlı yiyesi geliyor böyle artık. O kadar çok seviyor. Şefkatin insanın ruhunu adeta parçalaması bu işte; yani tazyik meydana geliyor insan ruhunda. Sevgisini ifade edemiyor. İfade edemeyince ne yapsın, seviyorsun, fazla sevsen Allah esirgesin sakatlayacaksın. Çaresiz kalıyorsun sadece bakıyorsun başka yapacak birşey yok. (Adnan Oktar, Çay TV röportajından, 1 Ekim 2009)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder